28 Kasım 2021 Pazar

Aslında Hep Gri


 İnsan hayatı ne garip şey.. Sürekli değişim dönüşüm içinde, sürekli bir şeyler öğrenme, bir yerden bir yere gitme, sürekli koşma ile geçen bir hayat.. Ne zaman o sürekliliğin içinde bir an durup nefes alsa saydığından daha da fazla zamanın geçtiğini görüp hayatın kısalığını sorguluyor. Bu zaman nasıl geçti böyle diyor. Bazen hayatının dönüm noktası olan zamanları unutuyor ve nefes alma anında birden hafızanın en karanlık dehlizlerinden fırlayıp "Ben geldim, bende buradayım" diyor. İnsan kaçmaya çalıştıkça zihninin esiri oluyor sanki. 

Hani derler ya insanın laneti de unutamamak diye. 'Haklılar!' İnsanın belki de en büyük laneti ya da tam tersi en büyük vicdanı.. Bu insana kalmış aslında ya da kişiye mi desek burada. Kişi dönüm noktalarında yaptığı hataları ya da güzellikleri nasıl anlamlandırırsa hafıza da öyle saklıyor. Eğer hata unutulmak isteniyorsa hafıza "Hey dur orda bakalım ben varım burada. Ne zaman yeni bir dönüm noktasına gelip hata yapacak olursan sana bu anıyı göstereceğim" diyor. Ne zaman güzel bir şey unutulmaya yüz tutsa hafıza en umutsuz zamanlarda umut ışığı gibi karşımıza dikiyor. Kısacası Şahsına münhasır bir varlık gösterip bizi bizden iyi yönetiyor.

Hayat hızla geçtikçe insan hem hatalarını hem de güzelliklerini harmanlayıp grimsi yaşayıp gidiyor. Hayatına aldığı diğer insanların beyaz ya da siyahları grininde tonunu etkiliyor. Ya gittikçe siyaha yaklaşıyor ya da beyaza doğru yol alıyor. İnsan ya bu aslında hep beyaza gitmek istiyor. Ama ne hikmetse kendini çoğu zaman siyahın kapısında buluyor. Hayat hızlı geçtikçe griye kattığı siyahları fark etmeden yavaş yavaş siyahın kapısına varıyor. Sonra dönüp geriye bakınca "Bunu ben istemedim. Amacım bu değildi" diyor. Sonra beyaza doğru yol almaya karar verip kapıdan dönüyor. Bir süre beyaz üzerine beyaz giriyor griye rengi gittikçe açılıyor. İnsan ya bu hani zayıf varlık, hemen seviniyor buna. "Bak" diyor "İradem var benim. Ben geçmişimden bağımsız hep beyaza yürürüm". Sonra içinde bulunduğu beyazlık hevesine aldığı yolun güzergahının değiştiğini fark etmeden kendini birden siyahın kapısında buluyor. Hayatı boyunca bu kısır döngü içinde git gel yapıyor. 

Hani bazıları der ya "Hayatta Gri Yoktur. Ya Siyah Ya Beyaz!"

Bence Tam tersi "Hayat Hep Griden Oluşur. Her Siyahın İçine Bir Parça Beyaz, Her Beyazın İçine de Mutlaka Bir Parça Siyah Girmiştir. Buda Onu Artık Siyah Ya da Beyaz Değil GRİ Yapar".

 

30 Haziran 2021 Çarşamba

İnsan..

 Takılı kaldım gene geçmişe, bugüne, geleceğe. 

Şu an hariç her ana takılı kaldım. 

Aklımın uçsuz bucaksız deryalarında nokta kadar suda boğuldum. 

Ormanların en yeşilinde oksijensiz kalıp kendi kendime nefes oldum.

İnsan dedim, bir gün belki bir gün bir diğeri içinde yaşar dedim.

İnsan belki bir gün bir diğerinin ruhunu görür de bir çıkış gösterir dedim.

Lakin insan gene insanlığını yapıp, değil bir çıkış göstermek set üstüne set çıktı.

Hatta en sonunda setin önüne de zihnin almadığı dehlizler yıktı.

İnsan her zaman ki gibi insanlığını yapıp yıkımdaki ustalığını gösterdi..

4 Nisan 2021 Pazar

O Gemi Bir Gün Gelecek Mi?

 Zaman bu derler ya hani su misali diye

Su misali bazen saniyeleri bazense yılları sever mi?

Bir geçmişte bir bugünde yaşamak ne kadar zorsa

Bir bugünde bir gelecekte yaşamak da o kadar zordur ya hani

Artık zor değil, artık hayaller yok gelecekte yok

Yani sadece geçmiş ve bugün arasında bir köprü var

Gelecek belki de hiç gelmeyecek çünkü

Umutluyduk ya hani tıpkı İsmail Abi gibi

"O gemi bir gün gelecek Mecnun" derdi ya hani

Bizde "Güzel günler gelecek" deyip durduk

Lakin zaman öyle bir zaman, insan öyle bir insan ki

"Kötü günler bitti, daha kötüleri geliyor" diyoruz artık

Ya da Teoman'ın da dediği gibi

"Bunlar güzel günlerimiz daha beter olacak her şey" deyip kendimizi daha da kötü günlere hazırlıyoruz..

Bir çocuğun anne-babasına güvenmediği, güvenemediği bir devirde,

Biz bize yedi kat yabancıya güvenmeye çalışıyoruz.

Belkilerle yola çıkıp keşkelerle mola verip duruyoruz..

Hep tünelin ucundaki o minicik ışığa koşup her düşüşümüzde hadi bir daha diyoruz..

Acaba yanlış mı yapıyoruz?

Fazla çabalayıp sıfır aldığımız bu dünyada ya yanlış konuya çalışıyoruz ya da kendimizi teslim etmemek için direniyoruz..

Bıraksak her şeyi.. "Biz" olsak mesela çözülür mü sence her şey?

Tünelin ucundaki gerçekten bir ışık mı yoksa çöldeki serap misali karanlıktaki ufacık bir yanılsama mı?

Sahi güzel günler, güzel insanlar var  mı gerçekten..?

Yoksa biz çölde ya da bir tünelde yolunu kaybetmiş bir yabancı, güzel günlerde sadece bir yanılsama mı..?

Ne dersin..?

25 Şubat 2021 Perşembe

Yarım Kalmışlıklar

 


İnsanlar hep sevmedikleri, beğenmedikleri ya da hayatlarında istemedikleri şeyler için "O an bırakırım neden daha fazla zaman harcayayım" ki der. Bense tam tersi başladığım ama sevmediğim bir kitap, yarısına kadar izleyip halen hiçbir şey anlamadığım bir film, melodisi hoşuma gitmeyen bir şarkı ya da sohbeti bitmemiş bir insan o an tamamlanana kadar sabreder, beklerim.

Belki günlerce kitap elimde sürünür ama bitiririm mutlaka, o son kelimeyi okuduktan sonra benden mutlusu yoktur Dünya'da. Belki filmi izlerken uyuyakalırım ama uyandıktan sonra ilk işim o filmin bitmesi olur. Belki de biriyle sohbet ederken o kadar sıkılırım ki iç sesim çığlıklar atmaya başlar ancak sohbet bitene kadar iç sesimle savaşarak bitiririm o sohbeti.

Neden mi? Yarım kalmışlık, yarım bırakılmışlık hislerinin insan hayatının sonuna kadar tamamlanmayı isteme huyu olduğunu düşünürüm çünkü. Yarım bıraktığınız bir kitap ya da bir film aklınız tarafından hep tamamlanmaya çalışılır. Aynı şekilde başladığınız bir sohbeti ya da kurduğunuz ilişkiyi yarıda bıraktığınız insanla ilgili de aklınız sürekli senaryolar kurarak yaşamaya başlar. Bu noktada hep geriye bakarak yaşarsınız. Acabalar dolanır durur ve sonunda bir girdap gibi yutar sizi. Son çare değiştiremeyeceğiniz bir son bulmaktır tüm bu yarım kalmışlıklara ki bu benim yarım bırakmayı sevmememde ilk nedendir.

İkinci neden mi? O ise ya devamında hayatım için bambaşka bir bilgi, his, bakış açısı elde edersem dürtüsüdür. Ya kitabım devamı bambaşka ilerliyorsa, ya film o noktadan sonra farklı bir olayla farklı bir açıdan bitiyorsa düşüncesi ile sonuna kadar gitmeyi severim. Peki ya sonunda hiçbir şey değişmiyorsa dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız bazen tam da dediğiniz gibi hiçbir şey değişmiyor. Lakin benim aklımda keşkeler, acabalar ve yeni yeni son kurguları olmuyor. Var olan ve değiştirilemez bir sonla aklımın arşivinde yerini alıyor. 

24 Ocak 2021 Pazar

Kelebek Etkisi


Kelebek etkisinin insanın birebir kendi hayatına da etkisi var mı? Hani derler ya Dünyanın bir ucunda bir kelebek kanat çırpar ve Dünyanın diğer ucunda bambaşka hayatları etkiler. Peki bu durum birebir kelebeğin kendi kanat çırpışının kendi hayatı üzerinde de o zaman ya da kanat çırpışının üzerinden saatler, günler sonra bambaşka bir hayat yolunun açılışını  etkiler mi?
İnsan bazen yazdığı küçük notlarla, önceden okuyup altını çizdiği kitap satırlarıyla, önceden dinleyip arşivin çok gerilerine attığı şarkılarla, çok çok eskilerden silmeyi unuttuğu fotoğraflarla bir anda karşılaştığında o anıları sakladığı anın şimdiki hali üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu fark ettiğinde kelebek etkisini mi yaşar? Yani o notu yazmamış, o kitapta o satırları okuyup altını çizmemiş, o şarkıyı hiç dinlememiş, o fotoğraf karesinde hiç bulunmamış olsaydı şu an bu noktada olabilir miydi?

Ya da o anıların parçaları şimdi karşısına çıktığında şimdi, şu anı ve geleceğini de etkiler mi? Bu durum tesadüf mü yoksa tevafuk mu?

Aslında hangisi olursa olsun önemli olan karşımıza çıkacak anıların hep iyi ki dediğimiz anılar olması bence. İyi ki o notu tutmuşum, iyi ki o gün o kitabı elime alıp o satırları okumuşum, iyi ki o şarkıyı dinleyip kalıntılarını bir yerler de bırakmışım ve iyi ki iyi ki o fotoğraf karesinde birebir yer almışım demek.

Hepimize iyi ki diyeceğimi kelebek kanatlarının çırpınışlarını biriktirebilmek ve umudumuzun , hayallerimizin, cesaretimizin, inanç ve gücümüzün bittiği anlarda pat birden karşımıza çıkıp sen busun topla kendini diyebilmek dileğiyle..

8 Ocak 2021 Cuma

Döngü

 Bazen yüklerinden arınır kalp, beyin, ruh. Birdenbire sanki boşlukta hisseder insan kendini. Bugüne kadar hiç yaşamamış, aşık olmamış, kırılmamış, nefret etmemiş, acımamış, ağlamamış, kahkahalara boğulmamış gibi. Birdenbire durur ve sanki ilk defa o an yaşıyormuş gibi gelir. Geçmişi geçmişte, geleceği gelecekte bırakıp o anı yaşamak için insana verilmiş en büyük nimet gelir.

 İşte o noktada insan ya kıymet bilip her şeyi hücrelerinde hissederek yaşamaya başlar ya da tam tersi eline kırk yılda bir ulaşacak bir fırsatı nasıl olsa daha zamanım var diyerek güle oynaya yolcu eder kendi limanından. Sonra beklemeye başlar aynı fırsatı çünkü dünya kendi etrafında dönüyormuş ve o fırsat gelmek zorundaymış gibi.. 

 Ancak atlanan bir nokta vardır: İnsan her ne kadar kendi kurallarına göre yaşarsa yaşasın tüm hakimiyetin kendinde olduğuna kendini inandırsın; yaşamın ve kaderin insan için bambaşka planları vardır. Ve ne kadar çabalarsa çabalasın ulaşamaz bazen isteğine  kader başka bir istek yazmıştır. Ve ne kadar çabalamazsa çabalamasın, istemezse istemesin bazen ulaşır istemediğine  çünkü kader ona orda tanışması gereken insanlar, yaşaması gereken anılar, hissetmesi gereken duygular yazmıştır. Hayat işte insanın o bir anlık arınması ile kaderin cilvesi arasında dolanır durur. İnsanda kendini Kaf Dağında zannedip pembe rüyalardan daha pembelerine; dipsiz kuyulardan karanlık dehlize atarak yaşar durur..