Sabahın erken saatlerinde hafızanın karanlık dehlizlerinden unutulduğu sanılan yeni fil hafızası anıları hortlar.
-Günaydın. Ben geldim. Bugün ki görevin tüm gün beni yok saymak. Tabi başarabilirsen.. der ve tüm hücrelerinde kendini hissettirir.
Fil hafızalı insanlar ileriye bakamaz çoğu zaman, hayal kuramaz, umutlu günler diye cümleye başlayamaz. Niye mi? Çünkü fil hafızaları onları hep anılara hapseder. Yeni bir macera mı hopp ortaya en acı en kötü macera anıları çıkar. Yeni bir aşk mı hoppp ortaya en kötü aşk acıları fırlar. Yeni bir iş, yeni bir arkadaş, yeni bir şehir... Bu liste uzar da uzar. Değişmeyen tek şey Fil hafızalı bireyin cesaretten yoksun bırakılışıdır. Her yeni deneme başlamadan biter onun için. Bu insan "0" risk tanımlamasının yürüyen halidir.
İnsanların ne kadar şanslı ya hiçbir şeyi unutmuyor dedikleri insan kendi içinde ufak cehenneminde yaşar aslında. Goethe der ya hani "Dünya Hassas Kalpler İçin Cehennemdir" diye.. Bir de buna Fil Hafızasını eklersek çarpı iki falan olur heralde. Kendi cehenneminde kademeler kurup bu kademeler arası sürekli geçiş yapar insan. Hassas kalbinin üzerine fil hafızasının verdiği bir nimetle 10 yıl önceki saçma acılarından ya da hatalarından birini bir sabah çok alakasız bir anda eklerse insan kendi çapında acı çekme rekoruna koşar heralde.
Halbuki filler bu kadar sevimli iken hafızalarının bilimselliği meçhul bilgilerle insan hayatına bu kadar etki eden bir kavramda kullanılması da ne büyük bir tevafuk ya da ne büyük nevi'i şahsına münhasırlıktır..