5 Nisan 2020 Pazar

Gecenin bir vakti gecenin bile beni dinlemediği, zamanın akmazken aktığı, seslerin duyulmazken duyulduğu, görülmek istenmeyen insanların görünmezlik pelerinlerini taktığı gecenin bir vakti.. Herkes kendi mahreminde bile mahremini yaşayamayacak kadar kendinden uzakken, hayat bize ne anlatmaya çalışıyor hiç dinledik mi?

Meğer ne kadar büyük bir nimetmiş doğa, gökyüzü, güneş, rüzgar, yağmur, kuş sesleri ve daha niceleri.. Herkes kendi mahreminde kendi mahremini bile yaşayamayacak haldeyken doğa ne durumda? Doğa uyanıyor şimdi, kendine geliyor. Her şey diğer her şeylere bak insanoğlu koşarak kendi mahremlerine kaçıyor diyor.. Sonra bırakıyor kendini.. Çiçekler kaldırımlara çıkıyor, kuşlar, kediler, köpekler parklarda koşuşturuyor, rüzgar dilediği gibi esip yağmur dilediği gibi yağıyor..

Hayat belki de gerçek sahiplerine hoşgeldin diyor ya da insanoğlunun neye ne kadar sahip olabileceğini göstermeye çalışıyor.

Peki biz düşünüyor muyuz bunu gecenin bile beni dinlemediği bir yerde düşüncelerim gerçekten hayat buluyor mu? Ya da şu an etrafımızda olan biten her şeyde diğer her şeylere ne kadar katkıda bulunduğumuzu itiraf edebiliyormuyuz? Bu güne kadar sebep olduğumuz onlarca kirli anıya kucak açıp yüzleşebiliyor muyuz doğayla. Hiçbirimizin kim olduğuna bakmadan vücudumuzda hayat bulmaya çalışan ve insanlığımızın zayıf noktalarını kullanarak bize belkide hayatımızın en büyük dersini vermeye çalışan kendimizce isimler taktığımız şeye itiraf edebiliyor muyuz geçmişimizi..
Belki de budur süreci ismi..Arınma bir nevi doğanın bizden, bizimse geçmiş bizlerimizden..
Arınarak daha iyi bir gelecek kurmamız içindir belki de yaşanan her şey, alacağımız sorumlulukla diğer insanları ve kendimizi korumaya çalışırken daha iyi güler içindir belki de bu yaşananlar.

Böyle düşünmek istiyorum belkide çünkü aksi halde aksi, insanı aksiliklerin kucağına bırakacak derecede.