7 Mayıs 2023 Pazar

Zamansız Zamanlar

 Zamansız bir zamanın içindeyim. Ne olduğum yerde mutluyum ne de nerde mutlu olabileceğimi biliyorum. Geçen zamanda hem heybemi çok doldurmuş hissediyorum hem de elimi içine daldırsam bomboş bir heybeyle karşılaşacakmışım gibiyim. Bu acaba her yirmilerinin sonunda olan insanda yaşanıyor mu..? Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin anlaşılması, kendini hem çok başarılı hem de dünyanın en başarısız insanı gibi görmek yani kısacası uçlarda yaşamak. Ha burdaki uçlar tabikide toplumsal yapımızın kabul etmediği aykırılıklar değil de duydu durum olarak uçlardan bahsediyorum. 

Öyle bir zamandayım ki ne kendimle başbaşa kalabiliyorum, ne kendim için bir şey yapma enerjisi bulabiliyorum. Tabiri caizse kendimi saksıdaki bir ot gibi hissediyorum diyeceğim ama o bile kendi için bir şey yapıp güneşe doğru yöneliyor. Bu durumum ne kadar sürecek ne zaman son bulacak hiç bir fikrim yok. Bu sürece ne kadar dayanırım onu da bilmiyorum. Ama yaşadığım yerde yaptıklarımın karşılığını alabileceğime dair umudum o kadar azaldı ki fersah fersah kaçmak istiyorum bu yerden. Sonra bakıyorum ki buna da cesaretim yok.

Geçenlerde bir yerde okumuştum, "Günlerce aklımda olan ve içinden çıkamadığım bir şeyi bir gün anahtarı çevirirken bir 'tık' sesiyle kabullendim ve aştım" diye. Sanırım bende böyle bir zaman bekliyorum. O zaman ne zaman bilmiyorum ama resmen yollarını gözlüyorum.

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Nevi'i Şahsına Münhasır Hafızalar

 İnsanlar Fil Hafızası diye bir tanımlama kullanır. Özellikle birçok olayı unutmayan, konuşma arasında birden geçmişi şimdi gibi ortaya dökebilen insanlar için. Bunu verilen büyük bir ödül gibi görürler. Halbuki "fil hafızalı" insanlar bu dünyada her gün kendi cehennemlerinde sefere çıkarlar. Bazen unutmak istedikleri limanlara demirlerken bazen geçmek istemedikleri limanlarda mahsur kalırlar.

Sabahın erken saatlerinde hafızanın karanlık dehlizlerinden unutulduğu sanılan yeni fil hafızası anıları hortlar. 

-Günaydın. Ben geldim. Bugün ki görevin tüm gün beni yok saymak. Tabi başarabilirsen.. der ve tüm hücrelerinde kendini hissettirir.

Fil hafızalı insanlar ileriye bakamaz çoğu zaman, hayal kuramaz, umutlu günler diye cümleye başlayamaz. Niye mi? Çünkü fil hafızaları onları hep anılara hapseder. Yeni bir macera mı hopp ortaya en acı en kötü macera anıları çıkar. Yeni bir aşk mı hoppp ortaya en kötü aşk acıları fırlar. Yeni bir iş, yeni bir arkadaş, yeni bir şehir... Bu liste uzar da uzar. Değişmeyen tek şey Fil hafızalı bireyin cesaretten yoksun bırakılışıdır. Her yeni deneme başlamadan biter onun için. Bu insan "0" risk tanımlamasının yürüyen halidir. 

İnsanların ne kadar şanslı ya hiçbir şeyi unutmuyor dedikleri insan kendi içinde ufak cehenneminde yaşar aslında. Goethe der ya hani "Dünya Hassas Kalpler İçin Cehennemdir" diye.. Bir de buna Fil Hafızasını eklersek çarpı iki falan olur heralde. Kendi cehenneminde kademeler kurup bu kademeler arası sürekli geçiş yapar insan. Hassas kalbinin üzerine fil hafızasının verdiği bir nimetle 10 yıl önceki saçma acılarından ya da hatalarından birini bir sabah çok alakasız bir anda eklerse insan kendi çapında acı çekme rekoruna koşar heralde. 

Halbuki filler bu kadar sevimli iken hafızalarının bilimselliği meçhul bilgilerle insan hayatına bu kadar etki eden bir kavramda kullanılması da ne büyük bir tevafuk ya da ne büyük  nevi'i şahsına münhasırlıktır..

28 Kasım 2021 Pazar

Aslında Hep Gri


 İnsan hayatı ne garip şey.. Sürekli değişim dönüşüm içinde, sürekli bir şeyler öğrenme, bir yerden bir yere gitme, sürekli koşma ile geçen bir hayat.. Ne zaman o sürekliliğin içinde bir an durup nefes alsa saydığından daha da fazla zamanın geçtiğini görüp hayatın kısalığını sorguluyor. Bu zaman nasıl geçti böyle diyor. Bazen hayatının dönüm noktası olan zamanları unutuyor ve nefes alma anında birden hafızanın en karanlık dehlizlerinden fırlayıp "Ben geldim, bende buradayım" diyor. İnsan kaçmaya çalıştıkça zihninin esiri oluyor sanki. 

Hani derler ya insanın laneti de unutamamak diye. 'Haklılar!' İnsanın belki de en büyük laneti ya da tam tersi en büyük vicdanı.. Bu insana kalmış aslında ya da kişiye mi desek burada. Kişi dönüm noktalarında yaptığı hataları ya da güzellikleri nasıl anlamlandırırsa hafıza da öyle saklıyor. Eğer hata unutulmak isteniyorsa hafıza "Hey dur orda bakalım ben varım burada. Ne zaman yeni bir dönüm noktasına gelip hata yapacak olursan sana bu anıyı göstereceğim" diyor. Ne zaman güzel bir şey unutulmaya yüz tutsa hafıza en umutsuz zamanlarda umut ışığı gibi karşımıza dikiyor. Kısacası Şahsına münhasır bir varlık gösterip bizi bizden iyi yönetiyor.

Hayat hızla geçtikçe insan hem hatalarını hem de güzelliklerini harmanlayıp grimsi yaşayıp gidiyor. Hayatına aldığı diğer insanların beyaz ya da siyahları grininde tonunu etkiliyor. Ya gittikçe siyaha yaklaşıyor ya da beyaza doğru yol alıyor. İnsan ya bu aslında hep beyaza gitmek istiyor. Ama ne hikmetse kendini çoğu zaman siyahın kapısında buluyor. Hayat hızlı geçtikçe griye kattığı siyahları fark etmeden yavaş yavaş siyahın kapısına varıyor. Sonra dönüp geriye bakınca "Bunu ben istemedim. Amacım bu değildi" diyor. Sonra beyaza doğru yol almaya karar verip kapıdan dönüyor. Bir süre beyaz üzerine beyaz giriyor griye rengi gittikçe açılıyor. İnsan ya bu hani zayıf varlık, hemen seviniyor buna. "Bak" diyor "İradem var benim. Ben geçmişimden bağımsız hep beyaza yürürüm". Sonra içinde bulunduğu beyazlık hevesine aldığı yolun güzergahının değiştiğini fark etmeden kendini birden siyahın kapısında buluyor. Hayatı boyunca bu kısır döngü içinde git gel yapıyor. 

Hani bazıları der ya "Hayatta Gri Yoktur. Ya Siyah Ya Beyaz!"

Bence Tam tersi "Hayat Hep Griden Oluşur. Her Siyahın İçine Bir Parça Beyaz, Her Beyazın İçine de Mutlaka Bir Parça Siyah Girmiştir. Buda Onu Artık Siyah Ya da Beyaz Değil GRİ Yapar".

 

30 Haziran 2021 Çarşamba

İnsan..

 Takılı kaldım gene geçmişe, bugüne, geleceğe. 

Şu an hariç her ana takılı kaldım. 

Aklımın uçsuz bucaksız deryalarında nokta kadar suda boğuldum. 

Ormanların en yeşilinde oksijensiz kalıp kendi kendime nefes oldum.

İnsan dedim, bir gün belki bir gün bir diğeri içinde yaşar dedim.

İnsan belki bir gün bir diğerinin ruhunu görür de bir çıkış gösterir dedim.

Lakin insan gene insanlığını yapıp, değil bir çıkış göstermek set üstüne set çıktı.

Hatta en sonunda setin önüne de zihnin almadığı dehlizler yıktı.

İnsan her zaman ki gibi insanlığını yapıp yıkımdaki ustalığını gösterdi..

4 Nisan 2021 Pazar

O Gemi Bir Gün Gelecek Mi?

 Zaman bu derler ya hani su misali diye

Su misali bazen saniyeleri bazense yılları sever mi?

Bir geçmişte bir bugünde yaşamak ne kadar zorsa

Bir bugünde bir gelecekte yaşamak da o kadar zordur ya hani

Artık zor değil, artık hayaller yok gelecekte yok

Yani sadece geçmiş ve bugün arasında bir köprü var

Gelecek belki de hiç gelmeyecek çünkü

Umutluyduk ya hani tıpkı İsmail Abi gibi

"O gemi bir gün gelecek Mecnun" derdi ya hani

Bizde "Güzel günler gelecek" deyip durduk

Lakin zaman öyle bir zaman, insan öyle bir insan ki

"Kötü günler bitti, daha kötüleri geliyor" diyoruz artık

Ya da Teoman'ın da dediği gibi

"Bunlar güzel günlerimiz daha beter olacak her şey" deyip kendimizi daha da kötü günlere hazırlıyoruz..

Bir çocuğun anne-babasına güvenmediği, güvenemediği bir devirde,

Biz bize yedi kat yabancıya güvenmeye çalışıyoruz.

Belkilerle yola çıkıp keşkelerle mola verip duruyoruz..

Hep tünelin ucundaki o minicik ışığa koşup her düşüşümüzde hadi bir daha diyoruz..

Acaba yanlış mı yapıyoruz?

Fazla çabalayıp sıfır aldığımız bu dünyada ya yanlış konuya çalışıyoruz ya da kendimizi teslim etmemek için direniyoruz..

Bıraksak her şeyi.. "Biz" olsak mesela çözülür mü sence her şey?

Tünelin ucundaki gerçekten bir ışık mı yoksa çöldeki serap misali karanlıktaki ufacık bir yanılsama mı?

Sahi güzel günler, güzel insanlar var  mı gerçekten..?

Yoksa biz çölde ya da bir tünelde yolunu kaybetmiş bir yabancı, güzel günlerde sadece bir yanılsama mı..?

Ne dersin..?

25 Şubat 2021 Perşembe

Yarım Kalmışlıklar

 


İnsanlar hep sevmedikleri, beğenmedikleri ya da hayatlarında istemedikleri şeyler için "O an bırakırım neden daha fazla zaman harcayayım" ki der. Bense tam tersi başladığım ama sevmediğim bir kitap, yarısına kadar izleyip halen hiçbir şey anlamadığım bir film, melodisi hoşuma gitmeyen bir şarkı ya da sohbeti bitmemiş bir insan o an tamamlanana kadar sabreder, beklerim.

Belki günlerce kitap elimde sürünür ama bitiririm mutlaka, o son kelimeyi okuduktan sonra benden mutlusu yoktur Dünya'da. Belki filmi izlerken uyuyakalırım ama uyandıktan sonra ilk işim o filmin bitmesi olur. Belki de biriyle sohbet ederken o kadar sıkılırım ki iç sesim çığlıklar atmaya başlar ancak sohbet bitene kadar iç sesimle savaşarak bitiririm o sohbeti.

Neden mi? Yarım kalmışlık, yarım bırakılmışlık hislerinin insan hayatının sonuna kadar tamamlanmayı isteme huyu olduğunu düşünürüm çünkü. Yarım bıraktığınız bir kitap ya da bir film aklınız tarafından hep tamamlanmaya çalışılır. Aynı şekilde başladığınız bir sohbeti ya da kurduğunuz ilişkiyi yarıda bıraktığınız insanla ilgili de aklınız sürekli senaryolar kurarak yaşamaya başlar. Bu noktada hep geriye bakarak yaşarsınız. Acabalar dolanır durur ve sonunda bir girdap gibi yutar sizi. Son çare değiştiremeyeceğiniz bir son bulmaktır tüm bu yarım kalmışlıklara ki bu benim yarım bırakmayı sevmememde ilk nedendir.

İkinci neden mi? O ise ya devamında hayatım için bambaşka bir bilgi, his, bakış açısı elde edersem dürtüsüdür. Ya kitabım devamı bambaşka ilerliyorsa, ya film o noktadan sonra farklı bir olayla farklı bir açıdan bitiyorsa düşüncesi ile sonuna kadar gitmeyi severim. Peki ya sonunda hiçbir şey değişmiyorsa dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız bazen tam da dediğiniz gibi hiçbir şey değişmiyor. Lakin benim aklımda keşkeler, acabalar ve yeni yeni son kurguları olmuyor. Var olan ve değiştirilemez bir sonla aklımın arşivinde yerini alıyor. 

24 Ocak 2021 Pazar

Kelebek Etkisi


Kelebek etkisinin insanın birebir kendi hayatına da etkisi var mı? Hani derler ya Dünyanın bir ucunda bir kelebek kanat çırpar ve Dünyanın diğer ucunda bambaşka hayatları etkiler. Peki bu durum birebir kelebeğin kendi kanat çırpışının kendi hayatı üzerinde de o zaman ya da kanat çırpışının üzerinden saatler, günler sonra bambaşka bir hayat yolunun açılışını  etkiler mi?
İnsan bazen yazdığı küçük notlarla, önceden okuyup altını çizdiği kitap satırlarıyla, önceden dinleyip arşivin çok gerilerine attığı şarkılarla, çok çok eskilerden silmeyi unuttuğu fotoğraflarla bir anda karşılaştığında o anıları sakladığı anın şimdiki hali üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu fark ettiğinde kelebek etkisini mi yaşar? Yani o notu yazmamış, o kitapta o satırları okuyup altını çizmemiş, o şarkıyı hiç dinlememiş, o fotoğraf karesinde hiç bulunmamış olsaydı şu an bu noktada olabilir miydi?

Ya da o anıların parçaları şimdi karşısına çıktığında şimdi, şu anı ve geleceğini de etkiler mi? Bu durum tesadüf mü yoksa tevafuk mu?

Aslında hangisi olursa olsun önemli olan karşımıza çıkacak anıların hep iyi ki dediğimiz anılar olması bence. İyi ki o notu tutmuşum, iyi ki o gün o kitabı elime alıp o satırları okumuşum, iyi ki o şarkıyı dinleyip kalıntılarını bir yerler de bırakmışım ve iyi ki iyi ki o fotoğraf karesinde birebir yer almışım demek.

Hepimize iyi ki diyeceğimi kelebek kanatlarının çırpınışlarını biriktirebilmek ve umudumuzun , hayallerimizin, cesaretimizin, inanç ve gücümüzün bittiği anlarda pat birden karşımıza çıkıp sen busun topla kendini diyebilmek dileğiyle..